
Caddebostan’dan otobüse bindim, 20 dk sonra Pendik’teydim. Yanlış otobüse binmişim. Otobüs kırmızı ışıkta durunca kapıyı açtırıp hemen indim. Otobüs dağlara doğru devam etti. Birkaç zig zag yapıp, dev gibi bir üst geçidi aştıktan sonra sahile vardım.
Kayalara geldim.
Deniz kenarına indim. Sandalın ipini çekip üstüne atladım. Diğer ucu gemiye bağlı ipi çekerek gemiye doğru ilerledim. Geminin havada gergin duran halatı saçımın sol tarafına Alabros bir hava verdi. Gemiye yanaştım. İp merdivenden tırmandım. Gemide işim 10 dakikada bitti. Aynı sandalla geri döndüm. Bu kez saçımın sağ tarafını da sol tarafıyla uyumlu hale getirmeyi beklerken, gergin halat kafamın tepesini yalayarak bana Cizvit papazı havası kattı. Soldan bakınca Alabros, sağ hafif yukardan bakınca papaz görüntümle tekrar kayalara geldim.
Durakta benden başkası yoktu. Biraz romantik, biraz hüzünlü ama her ikisi de oldukça gereksiz duygularla, Pendik – Kadıköy otobüsünü beklemeye başladım. 15 dakika sonra, ilk yolcu olarak en arka koltuğa oturdum. Otobüs hareket etti.
Bu da yanlış otobüsmüş. Bostancıya kadar minibüs caddesi trafiğine daldı. Telefonum çaldı. Arayan kişiye “Otobüsteyim. Yarım saat sonra ineceğim o zaman konuşuruz” dedim.
Bu yarım saati dinlenerek geçirmeye karar vererek kapşonu kafama geçirip, başımı cama yasladım. Gözlerimi kapadım.
Bir süre sonra yolcuların konuşmalarını duydum. Kopuk kopuk, eş zamansız lakırdılar. Birbirini takip etmeyen, her biri farklı zamanda farklı birininin söylediği sözler, uykumun arasında kulağıma geliyordu. O sözler beni uyanmaya davet ederken ağırlaşan uykum beni daha çok kendine çekiyordu.
“Yaşlılara yer vermiyorlar artık. ” “Saygı kalmamış.” “Kafalarını başka yöne çeviriyorlar.” “Ha bir de uyuyor numarası yapmıyorlar mı!”
Bir an yerimden kalkıp, ayağa fırlayıp, kapşonumu açarak bu mu lan genç? diye bağırmak, bu yargısız infazcıları şaşırtıp yüzlerini kızartmak istesem de uyku.. beni kendine daha çok çekiyordu.
Bir ara kolumdan dürtüldüğümü hissettim. “Ölmesin lan?” “Yok burnu oynadı demin.”(Herkes bu gerçekten oldu mu diye soruyor. Evet oldu. Fantazi üretmeme gerek var mı?)
Telefonu kapatıp “henüz” uykuya daldığımı düşünürken, montumun cebindeki telefon yeniden çalmaya başlamasıyla gözlerimi açtım. Tam cevap verecekken telefon kapandı. Saate baktım. Uykuya dalalı 1,5 saat geçmiş? Otobüse bineli 1 saat 45 dakika olmuş! Neresi burası? Taşlıçeşme Durağı!? Taşlıçeşme neresi lan?
İçim daraldı.
Çeşme lafını duyup, çeşmenin kuru bir çeşme olduğunu görmemle, susuzluğumu hissettim. Otobüsün arkasında, motorun üstünde ve kapşonum kafamda uyuyakalmıştım. 1,5 saat boyunca!
Hani otobüste yamyam olsa bana bakıp ağzının suyu akardı. Hafif ateşte 1,5 saat pişirilmiş bir yemekten ne farkım olacaktı onun için?!!
Az sonra, ilk durakta telaşla otobüsten indim. Çevremde tanıdık bir mekan, bildik bir yüz aradım. Yerdeki çöplere sarılmış, uyuyan bir sokak köpeği gördüm. Yanına gittim. Sol tarafımda, yerde uyuyan köpek, yüzümü caddeye dönüp bir süre etrafa bakındım.
“Oh be! Bir durak daha beklesem evin önünde inecekmişim. Neyse, hava güzel “dedim. “Yürüyeyim, açılayım.”
Çöplere kollarını sarmalamış uyuyan köpüşün yanından ses etmeden uzaklaştım.