– Gel, bir sarılayım sana?
– Peki! Hadi yarın konuşuruz. Hoşça kal.
“Alo? Ha, evet şimdi girdim eve. Biraz kırgınlık var galiba. Hayır, sizinle gelemeyeceğim. Bu akşam biraz dinlensem iyi olacak. Evleniyoruz kızım, bir sürü koşturmaca. Bay baay!..”
“Alo? Ya dün aramış ama duymamışım. Çok kötüyüm, zor konuşuyorum. Konuşan oldu mu sizden? Konuşursanız söylemeyin hasta diye, işi gücü bırakır, gelir başıma dikilir. Söz ver! Tamam. Ben de kalkarım ayağa yarın.”
“Selam. Çok fena ateşim var. Sonra konuşsak? Aradı mı seni? Tamam, kendime geleyim ararım ben..”
“Naber? Ya, bu nasıl bir mikropmuş. 1 haftayı geçti daha tam kalkamadım ayağa. Aman ya, bir ton ilaç verdi doktor. Baksana.. ulaşabildin mi sen? Ben de bulamıyorum. Başına bir şey mi geldi acaba? Yok kızım ya.. O, senin bildiğin erkeklerden değildir, evleniyorduk biz?”
“Alo ne haber? Haber var mı? Tamam, sağol.. görüşürüz.. Ha evet, 1 ay sonra ayağa kalkabildim nihayet. Toparlanıyorum.”
“Alo. Yer yarıldı sanki. Kimsenin haberi yok. Beyaz eşyalarım, çeyizim hep o evdeydi. Telefon da gitmiş. Bu numara artık kullanılmamaktadır diyor. Evine baktım, kapı duvar. Bilen de yok. Bak şu geçen bıraktığın dergideki testi yaptım. Hayatına devam et diyor. Çok gücüme gidiyor ama sanırım dergi haklı. Ben de telefon numaramı değiştiriyorum. Yeni numaramı SMS atarım sana. Haftaya da taşınıyorum zaten. Yeni evime gelirsin. Uzun zaman oldu. Özledim seni. İyi ki varsın. Bir dosta hiç bu kadar ihtiyacım olmamıştı. Hoşça kal..”
“Selam. Uzun bir kış oldu. Ben yeniden doğmaya hazırım. Nereye gidiyoruz? Ya, orası bizim onunla beraber gittiğimiz yerdi başka yere gitsek? Aş diyorsun bunları artık? Haklısın. Orası olsun o zaman. Çaylar benden!”
– Afedersiniz. Siz eskiden şu beyle birlikte gelen bayansınız değil mi? O bir süredir buraya yalnız geliyordu. Sizi bekliyordu sanırım. Eğer o gün ben burada olmazsam bunu O’na ver diye bir zarf bırakmıştı. Buyurun.
“Merhaba.
Bazı şeyler çok kırılgan. Özellikle değer verdiğin şeyler. Bunu biliyordum. Ancak sevginin, kendini taşıyanı kırılganlaştırdığını bilmiyordum. Seninle son görüştüğümüz günden 1 gün sonra, soğuk algınlığı nedeniyle hastaneye kaldırıldım. Kendimi bilmeden uzun zaman hastanede kaldım. Doktorlar, hem virüs kaptığımı hem de uzun süre soğuk havaya maruz kaldığımı söylediler. Bunun nedenini biliyorum. Odanın ışığı sönene dek dışarıda beklemiştim birkaç kez.
İyileşmem çok uzun sürdü. Telefonum iptal olmuş, ev sahibi evi boşaltmış filan. Yani, hastanede bir an evvel iyileşip seninle yeni bir yuva kurmayı düşlerken, yaşam her şeyi bir anda hayale çevirmiş.
Gerçi bunların farkına varmam üzerinden uzun zaman geçmedi. Bütün kışı, hastanede geçirdim diyebilirim. Hastaneden çıktıktan sonra seni bulmaya çalıştım. Ancak, ya yaşam seni de tüm diğer şeyler gibi bir hayale çevirmişti ya da arkadaşların benim sana layık olmadığımı düşünüyordu. Sonunda her zaman birlikte geldiğimiz bu çay bahçesine gelmeye başladım. Belki bir gün karşılaşmak ümidi ile.
Kim bilir, sana hakkımda neler söylenmiştir. Ne varsayımlar yapıldı, hiçbirinden haberim yok ama birden bire sebepsiz yok olduğumu düşünmüşsünüzdür.
Senin benden kolay vazgeçmeyeceğinden eminim. O yüzden, hemen her gün buraya geliyorum.
Seni görmeden, senden asla vazgeçmeyeceğim.
Bu mektubu okuyorsan, ben bugünlük bekleyişimi bitirmiş ve eve gitmişim demektir. Garson arkadaş, hani hep çayımızı getiren, yardım etmeyi kabul etti, sağ olsun. Nasıl bir tepki vereceğini bilmediğim için sana telefonumu ve adresimi yazmıyorum.
Ben, yaşam karşımıza yeni bir sürpriz çıkarmazsa yarın yine burada olacağım.
Adresler, günler değişebilir ama ben hep senin bildiğin yerde olacağım.
Tüm kalbimle”