Geçen Almanya’dan görümcem aradı. Aman hep aynı şeyler be.
- Bana bir daha görümcem deme!
- Ne var gene niye sinirlendin?
- Sus Allah belanı versin senin!
- Bela okuma. Demin senden bahsediyorduk, kulağın mı çınladı?
- Anma adımı seni ruh hastası!
- Adını andık da güzel andık, iyidir dedik sen şimdi.. Görümce lütfen ama!
- İşten izin alayım ben sana görümceyi gösteririm. İlk uçakla İstanbul’dayım..
- Aaa! İnşallah, hadi inşallah. Bize de uğra mutlaka görüşelim.
- ULAN MANYAK SIRF SENİN İÇİN GELİYORUM!
- İyi o vakit geldiğinde konuşuruz. Biraz gerginsin sen. Sevgiler görümcelerin en iyisi!
- SENİN AĞ…
- Aman içim şişti.. dıt dıt dıt…
Lafını tamamlamadan kapadım telefonu. İnsanız sonuçta. Bir şeye sinirlenmiş belli ki. Sinirliyken ne kadar konuşursak istemediğimiz sözler çıkıyor ağızdan. Hanım da duymuş telefondaki bağırtıları hemen sordu:
- Ne diyor dayın? Neden kızmış?
Yemin ediyorum bu yaşa geldim görümce, elti kimdir çözemedim. Gavur da çözememiş hepsine aynı ismi vermiş. Ulan ne diye detaylandırıyoruz ki biz? Teyze – hala ayrı, amca – dayı ayrı.. Görümce – elti hiç yok!
- Ya yok birşey tarhanası bitmiş, biraz gönderin diyor.