Bakkaldan sigara almış eve dönerken, tekerlekli sandalyeli bir kadına rastladım. Motorlu sandalyesiyle tek başına kaldırımda ilerliyordu. Hızlıca yürüyüp yanından geçeceğim sırada, köşeye varmak üzere olduğunu fark edip biraz yavaşladım.
Kaldırım, sokağın köşesinde yere ani, dik bir iniş yapıyordu. Üstelik kaldırımın darlığı ve hemen köşedeki apartmanın bahçesindeki ağacın dalları yüzünden, gelen arabaları görme imkanı da azalıyordu. Ayakta olsanız bile çok dikkatlice durup bakmadan karşıya geçmeye çalışırsanız bir aracın size çarpma ihtimali her zaman vardı.
Tam arkasında, bir adım ötesindeydim. Köşeye geldiğinde önce kaldırımdan inecek gibi oldu, sonra aniden geri çekilip durdu. Beni görebilecek kadar uzaklaşıp, yanına doğru geldim ve ne yapacağını izlemeye başladım. Sol eliyle sol tekeri tutmuş, sağ eliyle kumandaya dokunuyordu. Kafasını kaldırdı göz göze geldik. Gülümsedik.
- Yardıma ihtiyacınız var mı?
Söylediğim sözden kendim utandım. “İhtiyaç”. Bana ihtiyacın var demek kadar iddialı bir söz. Karşındakini küçük görür gibi bir şey bu! Hemen toparlanıp, suçluluk hissimi hafifletmesi umuduyla;
- Merhaba! dedim.
Küçücük bir kadındı. Güler yüzlü.
- Boyum ufak ya.. Burası dikmiş. İnerken düşebilirim diye korkuyorum.
Bir kez daha, sanki kendi sağlığım harikuladeymiş gibi utandım. Ama en azından ayaktaydım. Bu güler yüzlü küçük kadın ise sandalyesinde oturmuş, alt tarafı küçücük bir kaldırımdan inebilmek için zor hesaplar yapıyordu. O birkaç santimlik kaldırım O’nun için dev bir engeldi. Kaldırımdan inerken sandalyesinden düşebilirdi. Yardım almadan oraya oturabiliyor muydu acaba? Ya sokakta kimse olmasaydı? Geldiği yolu geri gidecek, ilerleyebilmek için uygun bir yer aramak zorunda mı kalacaktı? Ya sandalyenin şarjı biterse ne olacaktı? Kısacık kolları O’nu gideceği veya güvenli bir yere kadar taşıyabilecek miydi?
Sahi bu kadın, bu halde iken nereye gidiyordu? Alışveriş için çıkmış olsa yolunun üzerinde tonla yer var. Bölgede hepsinden farklı sayılabilecek sadece az ilerdeki kültür merkezi var. Ya da komşuluk yapmaya mı gidiyordu?
Sadece gezmek, hava almak için de çıkmış olabilirdi. Her ne için sokağa çıktıysa, O’nun da özgürce burada bulunmaya hakkı vardı elbette. Ama yüzündeki sürekli gülümseme – daha köşe başına gelmeden, konuşmadan çok önce fark ettiğim gülümseme bana herkes gibi bu güzel havadan yararlanmak için sokağa çıktığını düşündürmüştü.
Yaklaştım. Sandalyesine dokunmadan, kendi başına inse bile düşmeyeceğine, kendi başına bunu başarabileceğine inandırmak istercesine yalnızca iki elimi O’na doğru uzattım. Kimseye ihtiyacı yoktu! Gülümsemesi yeterdi. Güç kollarında değil gözlerindeydi. O konuşurken, o iki pencereden, içerdeki insanın ne kadar mutlu olduğunun cıvıltısını duydum.
Sandalyesiyle yavaşça kaldırımdan indi. Karşı kaldırıma geçene dek yanında ilerledim. Karşı kaldırım oldukça alçaktı. Kolayca tırmandı. Sandalyenin sol tekerini eliyle tutup, sağ tekeri hafifçe ileri itti ve bana döndü.
- Teşekkür ederim.
Bundan 2 gün sonra, aynı sokağın daha yukarısında kendisiyle tekrar karşılaştığımda hava yine güzeldi. Gülümseyerek selamlaştık. Yanımdan geçip gitti. Bir sigara yakıp oradaki bir bahçe duvarına yaslandım. Biraz arkasından baktım. O, kaldırımın köşesini inip karşı kaldırıma geçtikten sonra dönüp yoluma devam ettim.