Demin kaldırımda yürür, elimde telefonumun fihristinden az sonra geyikle bayıltacağım bir kurban ararken, yakınlardan “ahh!” diye bir feryat yükseldi.
Karşı kaldırımda yerde yatan adamı, o sırada görüş menzilinde bulunan tek tük insandan en yakında olan kişi olarak ilk ben fark edip yanına koştum.
Adamcağız, sağ eliyle gözünün olduğu yeri tutmuş yerde yatıyordu..
– Beni duyuyor musunuz?
– Evet.
– Bir yerinizi çarptınız mı?
– Kafamı çarptım.
– Elinizi çekerseniz bir bakayım.
– Kanıyor mu?
– Çok az kanıyor. Şanslıymışsınız, kötü bir yere denk gelmemiş. Başınız dönüyor mu?
– Yok, dönmüyor.
– Tamam. Başka ağrı sızınız yoksa kolumdan destek alarak doğrulabilirsiniz. Acele etmeyin.
– Belim sakat, yerde oturamıyorum.
– Ambulans çağırayım mı? Hastaneye de götürebilirim.
– Başım dönmüyor, gözümde kararma da yok. Sadece canım yandı. Zaten eczaneye gidiyordum.
– Ben size eşlik ederim. Zaten çok yakın.
Diyalog kurabilmesinden iyi durumda olduğuna ikna olduğum adamı, çevreden yetişen 2 bir o yaşta adamla birlikte ayağa kaldırıp, yandaki bahçenin duvarına oturttuk. Az sonra duvarını işgal ettiğimiz binadan bir kadın, bir bardak su getirdi. Adam suyu içip teşekkür etti. Ben de o sırada yakını iyi görmemi engelleyen gözlüğümü çıkarıp yarasına bakma fırsatı buldum. Gözünün üstünde bir şiş oluşmuş, sürtünmeden dolayı hafif kanaması vardı. Darbe en tehlikeli yerleri ıskalamıştı.
Yine de ambulans veya taksi çağırma konusunda emin olmaya çabalıyordum ki diğer iki akranı adam, hemen 40-50 metre ötede, köşeyi dönünce sağda kalan sağlık ocağını tavsiye ettiler.
Bir yandan, ihtiyaç halinde durdurmak üzere yoldan geçen arabaları kollarken sağlık ocağına doğru yan yana yürümeye başladık.
– Eşim evde yalnız. Kendisi felçlidir. Bana bir şey olursa ne yapar?
– Size hiç bir şey olmayacak!
Az sonra kendisini sağlık ocağındaki doktora teslim ettim. Zaten uzun süredir tanışıyorlarmış. Doktor ilk muayenesinde görünen acil bir şey olmadığını söyleyince rahatladım.
– Tekrar geçmiş olsun. İhtiyaç yoksa gideceğim ama isterseniz bekleyebilirim.
– Çok teşekkür ederim., Hay Allah size zahmet verdim.
– Rica ederim. Elinizden tutmasaydım yarın da benim elimden tutan olmazdı. Siz de zamanında muhakkak birinin elinden tutmuşsunuzdur.
Hoşça kalın.
..
Birbirinin elini kırmaya çalışanlar, bir gün gelir kendini düştüğü yerden kaldırması için uzanan bir el arar. O adamın sahip olduğu nezaket olmasaydı ve ben o kültürle tanışmış olmasaydım belki de olan biteni cep telefonuma kaydedip, sosyal medyada paylaşacaktım.
Eminim dünyada bir yerlerde hep ellerini çeşitli şekillere sokup birbirine gösteren, kendince işaretler yapanlar olacaktır.
Benim ellerim,
tıpkı anamdan doğduğum günkü gibi avuçları açık, istediğinde tokalaşan, istediğinde sarılan, yeri geldiğinde dostça sırtına dokunan kısaca insana uzanan eller olarak kalacaktır.
Hoşça kalmayın.
Elleriniz açık kalın.
Hepsi bu.