
Değerlerimiz; komşuluk, birinin hakkına, inancına saygı göstermek, devletine ve milletine bağlılık, hakkından fazlasını istememek, karıncayı dahi incitmemek, haramda gözü olmamak, kibirden kaçınmak, güçsüze el uzatmak, güçsüze uzatılan elin menfaat beklememesi, ölünün arkasından kötü konuşmamak, elindekine şükretmek.. Bunlar kimsenin şu yanlıştır diyemediği, bir zamanlar sıkıca sarıldığımız değerlerimizin bir kısmı. Bunlar sayesinde bir toplum acı çekmekten, yok olmaktan ve bunları en hızlı gerçekleştirebilecek “savaş”lardan korur.
Değerlerimiz bizi savaşmaktan, bir savaşın içine çekilmekten alıkoyar. Savaşların kazananı yoktur. Ancak savaşların tek yenileni çocuklardır. Çocuklar gelecektir. Her savaş, geleceğe açılmış bir savaştır. Savaşın kazananı yoktur eğer savaşı başlatan kendini korunaklı bir yere, mesela okyanuslar ötesine gizlemediyse. Şimdi bir bakmak lazım, değerlerimizi mesela komşuluğu kim nasıl yerle bir etti? Komşunuzu şikayet etmenizi tavsiye eden kimdi? Cevabınız, sizi savaşa sokan elin sahibidir.
Kuklacı çekip gittiğinde
Kukla yalnız kalır o sahnede
Biri kağnı gölgesinde yürürken
Kendi gölgem sanırmış
Karanlık bastığında buna
Daha çok inanırmış
Ya yürüdüğü kağnı çöker zamanla
Ya güneş oturur doruğa
Her türlü en sonunda
Yüzleşir kendi boyuyla
Değerlerimiz bizi koruyan elbiselerimiz
Biz biçer, diker, hep birlikte giyeriz
Değerler yitirildiğinde ve savaş kapına getirildiğinde
Dön bak kim ezmiş onları bir zamanlar haince
Evliya sabrı var serde, sen görene dek bekleriz
Kış güneşi, yalancı bahar
Gerçek olan tek bir şey var
Senden hayır olmaz eğer
Onu da görememişsen şu ana kadar