Ne güzel geçmişti o yaz. 1986 Kilyos. Yaparız dedim! Olur dedim! İnançlı olun dedim! ve harbiden de oldu. Her plajda halka açık bir etkinlik var, bizim Kilyos neden güdük kalsın? Sanatı halkla buluşturmak için halk plajından iyi yer mi olur dedim! Böylece benden başka 3 kişiyi daha ikna ettim.
Kız Kaçıran Balesi’ni yazdım. Şimdi geriye dönüp bakıyorum da keşke başka bir isim koysaymışım eserime. Çok etkileyici olmalı ki herkes kaçtı. Ardından defalarca “Kız Çağıran Balesi” yazmayı denedim, ancak tüm hünerimi sanırım bu esere harcamış olmalıyım ki yapamadım. Ben ve bana destek veren arkadaşlarım sap gibi kaldık uzun zaman. Damdaki Kemancı’yı oynayan Topol gibi hissediyordum kendimi. O da o filmde üstün başarı sergilemiş ancak sonraki çalışmalarında bir türlü kendinden beklenileni verememişti. Sanırım ben herşeyimi o filme verdim demişti..
Mahşerin 4 Atlısı gibi, bizi gören kaçıyordu artık. Ve ben ayrıca diğer atlılardan da kaçıyordum. Bizi bu işe sen bulaştırdın diyerek beni kovaladılar yıllarca. İnsanların plajlarda neşe ile deve güreşi oynamalarını, suda çimmelerini izlerken ben asla eskisi gibi olamadım.
Yine de ara sıra, bir plaja gidip, içimdeki feryadı dışa haykırarak suya atlarım. Sonra denizde sırtüstü yatıp, az önce güneşlenmekte olan ancak sıçrattığım suyla ıslanan insanların bana bağırmalarını dinlerim. İşte o an kendimi tekrar sahnede bulurum.
1986 yazında Kız Kaçıran Balesi’nin baş oyuncusu suda durmuş, kendisine – gecikmeli de olsa – tezahürat yapanları selamlamaktadır o anda.