Çocukken ne güzel mahalle savaşları yapardık.
Gücü denk veya yakın 2 mahalle çocuk grubu, aramızda anlaşır, sonra bir bahane uydurur birbirimize girerdik. Nadiren uzak bir mahalle ile ciddi savaş kopardı. Ne kadar ün yaptığına bağlı olarak dış güçler sana karşı bilenirdi.
Önce aramızdan iki sözcü seçer diğer mahalleye yollardık. Şartlar konuşulurdu. Taş yok, cam yok. Sadece oklar, mızrak ve çatapat kullanılırdı. Maytap yasak! Kızkaçıran atanın ağzını burnu kırma cezası.
Ok ve mızrak ucu da keskin olmayacak. Yaşlılar, özellikle anneler ve kızlar geçerse savaş duraklayacak.
Sonra 2 mahallenin görüşme heyeti mahallelerine döner müjdeyi verirdi.
YUKARI MAHALLE BİZE SAVAŞ AÇTIIII! (suçlu hep başkası)
Saldırmaya, coşmaya karar verdik denmezdi! Mağduriyet bize güç katardı.
Son sürat herkes eve gidip silahlanırdı. Birkaçımız, annesinin kulağından yakalaması sonucu er meydanından mahrum kalırdı tabi.
Sonra, saldırmasına karar verdiğimiz mahallenin sevimsiz çocukları bize saldırırdı. Pusu hazırdı.
Güzel güzel savaşırdık. Arada canı fazladan yanan olursa yasaklanmış silah kullandığı da olurdu! Yakardı maytapı atardı ortalığa…
Savaşın sonunu ya birinin işten eve dönen babası ya da yeter artık diyen bir annenin sokağa fırlaması belirlerdi.
İki mahallenin cesur çocukları içlerindeki kurtlardan arınmış, her biri bir savaş kahramanı olarak eve dönerdik.
Elbette, pencereden olan biteni izleyen anneler, kurduğumuz bu tezgahı ne kadar telaşla karşılasalar da daha büyük olanlar,
her şeyi
olgunlukla izlerdi.