1986’dan beri bilgisayar işleriyle uğraşırım. Ancak, 97’de tanıştığım bir adam, bana bir işle sadece uğraşmanın yetmediğini, bir yol çizip onu izlemem gerektiğini öğretti. Boynuz kulağı geçti dese de o adam her daim ustam kalacaktır.
Az yer, az konuşur. Sosyal ortamları sevmez. Zekidir. Sağlam adamdır. Korkusuzdur. Ciddir. Bugünkü mesleğimi edinmeme destek olan bu adam, benim için en iyi’lerden biridir.
Kendisinin bir metafizik üstadı olduğunu, iki tane sokak satıcısının arabamın üzerine serdiği malları sadece bakışlarıyla kaldırıp yere atması sayesinde keşfettim.
Adamlar; “İndirin şunları arabamın üzerinden, boyayı çiziyorsunuz!” lafımı hiç takmamış ve sırıtarak işlerine devam etmişlerdi. Fakat o iki hergele az sonra yanımda beliren ustam hiç konuşmadan yalnızca adamların gözünün içine bakıp, retina taraması yaptıktan birkaç saniye sonra, pıllarını pırtılarını toplayıp uzaklaşmışlardı. Ben ise ancak o bakışın izini sürebilmiş, kaportanın üstüne yayılan t-shirtlerin uçarak bir çuvala girdiğini ve gözden kaybolduğunu izlemiştim.
Ustam, gözleriyle cisimleri hareket ettirebiliyor diye düşünmüştüm.
İş yerimizin orada ufak bir sokak pazarı vardı. Her öğlen, ustam ben ve bir abimiz daha üç arkadaş, yemekten sonra yürüyüş maksatlı pazara gider, tezgahında her tür CD satan Bülent adında bir esnafı ziyaret ederdik.
- Hayırlı işler. N’aber patron? İşler nasıl?
- Ooo hoşgeldiniz. Çok şükür be abi. Yahu manyağın biri telefona dadandı. Sabahtan beri arayıp tehdit ediyor şerefsiz.
- Tehdit?
- He ya. Tanımıyorum, kimdir, nedir. Bulmuş telefonu, gebertecem seni diyor manyak.
- Arasın bakalım biz buradayken. Öğrenelim derdini.
- Aha yine arıyor. Yaw yeter be.
- Açsana. Merak ettim.
- Aç, aç. Ustam bi yoklasın eşşolueşşeği. İ.neye bak. Tehdit ha!
- Al abi açtım hoparlörü. Sen konuş, yeter ya.. Manyak oğlu manyak!
- Alo!
- “Ulan şerefsiz! Gebertecem lan seni p.şt! Silecem lan seni kütükten!”
- ?? Lan! Lan kimsin lan sen! Telefonda artistlik yapma.
- “Oyarım lan hepinizi oraya gelip! NERDESİN LAN SEN”
- GEL LAN! BEKLİYORUM AQ! KARAKÖY’DEYİM! GEL LAN ERKEKSEN! ŞEREFSİZ HERİF!
- “Geliyorum lan bekleyin.. dıt dıt dıt..”
Ustamın renk ultraviyoleye dönmüş, biz O’nu sakinleştirmeye ve gelecek savaş için enerji toplamaya çalışıyorduk. Gelen geçen, konuşmaya şahit olanların “Aha kan çıkacak” söylemleri arasında, kalbimiz küt küt atmaya başlamıştı. Baktım en genç benim. Aforizmaları salladık ama gelenin ne şekil geleceği de belli değil! Yandaki tezgahta çakma kılıç ve Ninja aletleri satılıyordu. Nançaku işimi görür diye düşündüm. Ustama göz ucuyla tezgahı işaret ettim.
- Gelsin Hocam. Mekan bizim.
İşaret ettiğim yöne bir an bakıp, metafiziğin kitabını yazan gözleriyle bana döndü.
- Gerek yok.
Rahatladım.
Saat 13:30 öğle tatilimizin sonuydu. Sadece 10 dakikamız kalmıştı. Geç kalırsak fena laf işitecektik ama öfkeden gözümüz dönmüştü. Kavga istiyorduk! O şerefsizi sırayla dövmek istiyorduk. Hatta turnike yapıp gelen geçene sırayla dövdürmek istiyorduk!
- DAYAK ATMAK İSTİYORUZ ULAN!
Ben gaza gelip bu son cümleyi yüksek sözle haykırınca, pazar esnafı, topyekün, anlamadığımız bir sebeple kahka attı. Önce önemsemedim. Ancak kahkaha bir tufana dönüşüp herkesi sarınca şüphelendim.
- huha hah ha ha!!
Üç öfkeli arkadaş göz göze geldik. CD’ci Bülent;
- Yaw nasıl yediniz be, muhahahhahaa!!
O konuşma meğer cep telefonuna yüklenmiş bir MP3 müş. Yani, bir ses kaydına bilenmişiz.
İki arkadaş, az önce olay yerini rüzgar gibi terk eden Ustamı izleyerek şirkete döndük. Metafizik bir kez daha devreye girmiş, 8 dakikada aldığımız yolu 1,5 dakikada katedip işe yetişmiştik.
Bu anımı daha önce niye anlatmadığımı bilmiyorum. Şimdi niye anlattım onu da bilmiyorum.
Metafizikle uğraşmak zamanda kaymalara neden oluyor olabilir.