Kedilere mama vermeye bahçeye indim. Baktım geçen sene yıkılan ağacın dalında yavru bir karga var. Uçamıyor. Kedinin biri de tok karnına rağmen avcı içgüdüsüyle buna musallat olmuş. Kediye taş attım, kaçtı.
Kargaya, daha yükseğe çıkabilmesi için bir sopa uzattım. Tek bir “GAK!” sesinin ardından bin tane karganın seli aktı. Yavru karga yan bahçeye kaçtı. Yan bahçeye direk geçemiyorsun. Tel örgü var. Mahallenin yarısını dolanman gerek. Bahçede bir çift ördek yaşıyor.
Baktım başka bir kedi, yan bahçeye kaçan yerdeki kargaya saldırmak üzere yere yapımış, saldırı öncesi ritüeli olarak kıçını sağa sola oynatıyor. Yavru kargayı kurtarma misyonum gereği, yan bahçeye ulaşmak için mahalleyi önce koşarak, az sonra sürünerek turladım ve bahçeye ulaştım. Yavru karganın sülalesi toplanmış, yavru da bir ağaca güvenli şekilde konmuştu.
Bahçeye girerken ördeklerin sahibi komşuya da seslendim “gel hele, koş”. Ne olduğunu anlamadı ama beni de kırmayarak benimle koşma nezaketi gösterdi. Osman adını verdiği erkek ördek komşumu görünce koşarak sarıldı. Köpek misali! Çok şaşırdım. Saldırıyor sandım, komşum “Kaz değil bu ördek. Saldırmaz merak etme.” dedi.
Osman’ın paçalarıma saldırması üzerine kaçtığımı gizlemek için ben de pusudaki kediye saldırdım. Kedi bizim bahçeye kaçtı. Komşu Osman’ı sakinleştirerek bacağımdan ayırdı. Ben diyim binlerce siz düzeltin 15-20 karga ifadesiz bakışlarla bizi izliyordu. Osman bir bana bir hanımı Oya’ya bakıp garip, sinirli sesler çıkarıyordu.
Sonunda karnı tok gözü aç kediler uzaklaşmış, yavru karga kurtulmuş, içim huzura kavuşmuş, bacaklarım koşmaktan yarı felç olmuş şekilde Osman’ın da protestoları arasında bahçeden çıktım.
Her şey bir yana, ördek Osman’ın ördek Oya’yı benden kıskanması çok gücüme gitti.