Öyle aşk meşk anlayacak yaşta değildim. Sanırım 11. Görünce, içimde başlayan heyecanı seviyordum. Vaktinden önce gelişmiş veya gelişmeye başlamak üzere olan çocuklardan bazı şeyler duyuyordum ama henüz küçüktüm, pek anlamıyordum. El ele tutuşmalar, sıkıştırmalar filan..
Sabah uyandığımda masada kahvaltımı hazır bulurdum. Koca bir lokma ekmeği ağzıma atıp, sütle birlikte yutup, poşete sarılı peynir ekmeğimi kapıp evden çıkardım. Evimiz yokuş bir sokaktaydı. Yokuş bitince, trafiğin günün her saati yoğun olduğu caddeye varırdım. O saatte sokakta, okula giden çok çocuk olurdu. Caddede ezilmemek için gruplar halinde karşıya geçip, sonra tekrar dağılarak okula giderdik.
Sabah sınıfa girdiğimde, O hep ilk gelenlerden olurdu. Çünkü okula otobüsle gidip gelirdi. Bizim arabamız olduğu için bir yere giderken hiç otobüse binmezdik. Okul da yürüme mesafesindeydi. Otobüse sadece daha küçükken annem ve babamla bir kez Şişli’de binmiştik. Otobüse arka kapıdan binip, biletçiden bilet aldığımızı çok iyi hatırlıyorum. Bu tecrübemin nedeni, artık otobüs içinde biletçilerin olmayacağı içindi. Babam bu son seferi kaçırmamamızı istemişti.
Otobüs benim hep uzaktan izlediğim, insanları hiç görmediğim yerlerden alıp getiren kırmızı, gürültülü ve gizemli bir araçtı. O yüzden, okula otobüsle gelen çocuklar bana farklı gelirlerdi. Onlar farklı bir diyardan geliyorlar gibi hissederdim. İşte belki bu yüzden O’nun biraz gizemli, ulaşılmaz bir havası vardı benim için.
Birkaç sıra önümde otururdu. Sabah ilk gördüğümde “Günaydın” dedikten sonra heyecanım geçerdi. Teneffüslerde filan, oyundan koşturmacadan aklıma bir kere dahi gelmezdi. Sadece sabah ilk ve öğlen, O yol arkadaşlarıyla otobüs durağına doğru giderken son kez heyecanlanırdım. Sevdiğim şey sadece bu heyecandı.
Bir gün, bütün okul dağılıp herkes evine gittikten sonra otobüs durağına gittim. Bu son durakta, hareket saatini bekleyen bir Magirus otobüsten başka birkaç yolcu vardı. Durağın yanındaki bilet satılan yere yaklaşıp bilet fiyatlarına baktım. Tam: .. Öğrenci: ..
“Nerde kaldın oğlum, herkes evine geldi! Seni merak ettim?” “Ya top oynadım biraz. Ne var ki?”
Evimizin girişinin tam karşısında mutfak kapısı, onun yanında ise üzerinde telefon bulunan bir sehpa vardı. Annemin içi sadece biraz bozuk para bulunan minik çantası sehpanın üzerinde dururdu. Öğleden sonra çantanın içiden iki öğrenci biletine yetecek kadar bozukluk aldım.
“Anneee! Para alıyorum!!” “Napacaksın parayla?” “Sananeeee!!” “Kaç para aldın, çok alma!” “Tamam!”
Ertesi sabah, okuldan önce ilk otobüs durağına uğrayıp iki tane, çivit mavisi öğrenci bileti satın aldım. Hep aynı kişilere bilet satmaya alışmış, herkesin yüzünü iyice ezberlemiş adam dikkatle yüzüme baktı. Evden kaçacak bir çocuk olduğumu düşünmesini istemediğim için, hiç gereksiz yere “Kütüphaneye gideceğim.” dedim. Biletleri, içinde hiçbir zaman para bulunmayıp, sadece ıvır zıvır kağıtlarla pasomu koyduğum meşin cüzdanımın gizli gözüne özenle sakladım.
Kalabalık bir çocuk ordusu, her öğlen olduğu gibi okuldan çıkmış otobüs durağına ilerlerken bu kez en arkada tek başına izleyen ben vardım. Dikkat çekmemeye çalışarak biraz uzakta bekledim. O ve arkadaşları otobüse binmeden hemen önce davranıp, koşa koşa otobüse bindim, bileti atıp en arkaya gizlendim. Son anda hareket etmemin nedeni, o otobüse binecek olmasından emin olmak içindi. Öyle ya! Birden fikir değiştirip başka otobüse binebilir bütün çabamı boş çıkarabilirdi. Kazara otobüse binmiş olsam da 3 durak sonra caddeye varacak ve ben orada inip hiçbir şey olmamış gibi eve dönecektim. Ama bu otobüste onlarla birlikte yolculuk yapmak ve nereye gittiklerini öğrenmek için deliriyordum.
Acaba kaç durak gidecektik? Ya çok uzakta oturuyorlarsa? Ya beni oradan geri getirecek bir başka otobüs yoksa? Ya biri benim telaşlı, ne yaptığımı bilmez halimi fark edip, “Hey çocuk? Sen buralara ait değilsin. Seni polise teslim edelim de anan baban gelip alsın!” derse?
“..Aman saçmalama! O kadar küçük değilsin ki? O kadar çocuk her gün otobüsle gidip gelirken tüm bunlar neden senin başına gelsin ki? Kimsenin sana aldırdığı yok. Gürültücü bir sürü çocuktan birisin sadece. Sakin ol ve deminden beri kendine itiraf edemediğin şeyi aklından çıkar! Kaybolmayacaksın!..”
Bindiler. Herkes bindi ve otobüs yola çıktı. Okuldan kimse beni fark etmemişti. Oysa kaç senedir aynı okulda okuyoruz? Bir kişi dahi tanıyıp da burada ne işin var diye sormaz mı? Kimse sormadı.
Cadeye yakın, benim de aksilik halinde ineceğim durağı geçtik. Otobüs, bilmediğim bir yere saptı. Ağaçlı bir yokuştan aşağı indik. Hiç böyle tahmin etmemiştim. Caddeye çıkıp, kalabalık yollardan gideceğimizi sanmıştım hep. Korktum. Geçtiğimiz yolları ezberimde tutmak için dikkatle dışarıyı izlemeye başladım. En arka kapının orada, başımı dışarıya dönmüş duruyordum. İndiğinde hem fark edilmemem hem de hemen inmem gerekiyordu. Yönümü kaybetmemek için uğraşırken sonunda otobüs umduğum yöne döndü. Bir sürü yabancı yol gittikten sonra tanıdık bir yere ulaştık.
O durakta indiğine çok sevindim. Hemen arkasından ben de otobüsten inip, uzaktan takip etmeye başladım. Her tarafta, bahçeleri güllerle dolu güzel evler vardı. Gül yarıştırır gibilerdi. Çiçekler bahçe duvarını aşıp yollara, şemsiye gibi uzanıyordu. Az yürüyüp bir ara sokağa saptıktan sonra bir eve girdi. Rahatladım. Başka bir diyar değil, başka bir semtmiş meğer.
Bir evin bahçesinden taşan güllere uzanıp, koklamak için kucakladım. İçerden adamın birinin “Koparma bakiyim!” diye bağırmasıyla gülleri o an için elimden bıraktım. “Koparmıyordum ki kokluyordum.” Buraya varana dek duyduğum heyecan, gizemin çözülmesiyle gitmiş, yerini cesarete bırakmıştı. Çocukça bir laf ebeliğiyle: “Bu güller sizinse benim de kendi gülüm olur ilerde. Hem bura sadece başka semtmiş.”
Az sonra, indiğim durağın karşısındaki durakta, geldiğim yöne gidecek otobüsü beklemeye başladım. Dönüş biletim çivit mavi rengiyle elimde duruyordu.
“Oğlum nerdesin gene geç kaldın Allah cezanı vermesin! Öldüm meraktan! Yine mi oyuna daldın!”
Terlik kıçımı sıyırırken cevap verdim: “Büyüdüm anne. Merak etme artık.”