İlham, çağırıldığına aldırmayan bir perinin adıdır. İçimden şiir yazmak geldi ancak İlham bana eşlik etmek istemedi. Masamda özenle dizilmiş kağıtlarım, yedeklerle birlikte 5 çeşit kalemim, soğumaya yüz tutmuş çayımla uzun zaman bekledik. Penceremden kısık gözlerlele dışarıda yağan yağmuru bile izledim! Sanatçının ruh halinden bihaber komşunun asık suratlı bakışları ve el hareketleri bana yüzyıllar öncesi Fransa’sından jonglörleri anımsattı. Fransa! İlham perim bana gelmiyorsa ben O’na gidecek veya başka periler arayacaktım! Paris’e gidecektim!
Ülkeden gideceğimi öğrenen memurlar bana hiç zorluk çıkarmadan işlerimi hızlandırmış, Paris’e kadar çok hızlı varmıştım. Ancak Fransız gümrük yetkilileri, belki vaz geçerim diye beni yarım gün alanda tuttular. Sonunda giriş yaptım ve gecenin karanlığına aldırmadan soluğu Champs-Elysée’de (Şanzelize) aldım.
Saat gece yarısını çoktan geçmişti ve her yer kapalıydı. Bir gölgeye sığınıp sabahı bekledim. Fransızlar sanıldığı kadar kibar değiller. Bunu, sabah kafelerini açmaya gelenlerin beni dinlemeden, başı boş bir herif sanıp kovmalarından biliyorum. Aç ve yorgun dolanırken Marie Antoinette Hanım’ın “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözü geldi aklıma. Gerçekten çok acıkmıştım. Güzel olduğu kadar küstah hostesin herkese verip bana 1 minik sandviç vermemesinin de katkısı vardı bunda. Çaresizlik içinde masanın birinden ucu ısırılmış bir croissant (kruvasan) aldım.
Ve Paris sokaklarında kruvasanımı kemirerek, İlham Peri’mi aramaya başladım.
Uzun saatler sonra – saatim kötü Fransızca konuşan iri yarı bir herif tarafından alınmıştı – ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum Louvre Müzesi’ne vardım. Gelmişken bir kaç sanat eseri görürüm, belki İlham Perisi’nin evi burasıdır diyerek içeri girdim. Az sonra güvenlik tarafından dışarı çıkarıldım. Derdimi anlatıp, bilet satın aldıktan sonra tekrar içeri girdim. Sanıyorum cahiller benim “Peri aramaya geldim – Je recherche une fée” derken kastımı “Karı kız bakmaya geldim” şeklinde anlamış olacaklar ki peşime bir de güvenlikçi taktılar.
Louvre Müzesi’nin muhteşem galerilerinde inanılmaz güzel zaman geçiriyordum. Kendi yağlıboya portremi , o dünyaca ünlü yazar ve şairlerin arasında hayal ediyordum. Hatta bir ara gerçekten de duvarda resmimin asılı olduğunu görür gibi oldum. İşte tam da ondan biraz sonra, benden az ötede bana bakan güzel bir kadın gördüm. Maşallah dedim içimden – bağırmış da olabilirim, bundan çok emin değilim.
“Peri padişahının kızı gibi güzel. Aa! İlham Perisi bu olmasın?” O’na doğru koşar adımlarla ilerlerken seslenmeye başladım! Fransa’da Fransızca konuşmazsan seni pek takmıyorlar. Ben yaklaştıkça sevinçten kısılan gözleri, Uzakdoğunun gizemli çekiciliğini yüzüne yansıtıyor, elinde tuttuğu sihirli sopasının ucundaki kırmızı tülü sağa sola savurarak, daha o an bana binlerce ilham veriyordu!
– Hey! Sana ihtiyacım var! Dur, bekle beni, GELİYORUM!
Hayat gerçekten acımasız ve bazen daha da acımasız olabiliyor. Ben İlham Peri’mi yakalayamadan önce, müze güvenliği beni yakaladı. Kafamda bildiğim tüm diller birbirine karışmış ve artık bir isyan ve panik dili haline gelmişti. Ne dediğimi şimdi size yazamam ama hiçbir dile ait olmayan bir dil oluşmuştu bir anda. Bunu size yine bir yazar üslubuyla örneklemeye çalışayım;
Sözcükler üstü at altı kuğu veya sağ yanı zebra sol yanı şempanze gibi hilkat garibelerine dönüşmüştü. Benim gibi bir yazarın o kelimeleri burada yazması utanç verici olur.
Elçilikte benimle çok ilgilendiler, haklarını helal etsinler. Dediklerine göre sabahki kruvasan olayından ötürü hakkımda hırsızlık ihbarı varmış. Zaten havalimanında da tipimden dolayı bir soruşturma geçirmişim. Müzeye girişi zaten biliyorsunuz. İçerde Japon turistlerin hareketliliği, açlık ve yorgunluktan dolayı tansiyonum düşmüş. Benim o peri diye koştuğum ise – buna inanmayı hala reddediyorum – Japon turist kafilesinin rehberiymiş. Elindeki nesne de, kaybolan olmasın diye rehberlerin elinde salladıkları küçük bayrakmış.
Elçilikte bir takım belgeleri imzalayıp, aldığım kruvasan için ödeme yaptım. Şikayet geri alındı. Yoğun güvenlik önlemleriyle bir uçağa bindirildim. 1 kruvasan için 500 Euro ödediğim bu yolculuktan geriye, evime, masamın başına döndüm.
Döndüğümde İlham Peri’m hala ortada yoktu. Ancak heyhat! ev gibisi yok! Yan binada, perdenin arasından bana tehditkar biçimde bakan o komşuya rağmen..