Her şey O’ndan haberimiz olunca başladı ve her şeyin bitmesi de sadece birkaç dakika sürdü. O ana dek barış içinde yaşayan milyonlarca yoldaş, o kısa süre içinde birbirimize rakip kesildik. Böyle olabilmesi için tek bir neden yetiyormuş! Amacımızın birlikte yaşamak olduğunu sanıyorduk. Oysa zamanı geldiğinde birbirimizle yarışmak için yaratıldığımızı bilmiyorduk. O gün O’nu gördükten sonra öğrendik!
O ana dek, enerji doluyduk. Rahattık. Birbirimizi sınamadan önce hepimiz en hızlı ve en güçlüydük. Sıcağı soğuğu biliyor ancak geceyi gündüzü umursamıyorduk. Yaşamlarımızın sonsuza dek süreceğini sanıyorduk o sırada. O, bize sadece tek birimizin hayatta kalabileceğini gösterdi. Diğerlerinin yavaşça ölüp yok olması önemli değildi. O andan sonra hatırlanmayacaklardı. Ben hatırlıyorum.
O en iyi olanımızı istiyordu. Ama kriteri belli değildi. Sunduğu belirsizlikte bizi şaşkına çevirdi. Ve belki kendine göre haklıydı da. Çünkü hepimiz, O’nu gördüğümüz andan itibaren ölmeye hazırdık. Belki yoldaşlara ihanet gibi gelecek ama, yarışı kazandığım için mutluyum. Onları yendiğim için en iyi olmayabilirim. Tamamen tesadüf de olabilir.
Ara sıra, savaşı kazanamayıp ölenlerden biri olsaydım keşke ve bu yaşamı başkası almış olsaydı diyorum. Bu, nasıl bir mücadelenin sonunda burada olduğumun başkaları tarafından anlaşılmadığı zamanlarda oluyor. Yoldaşlarımı düşündüğüm, bir tek O’nun milyonlarca yoldaşı nasıl bir anda birbirine sokup darmadağın ettiğini düşündüğüm zamanlarda yani..
Böbürlenerek gezinirken, O’nu fark ettik. Orada, tüm çekiciliğiyle, karşı koyulamaz bir davet gibi tek başına duruyordu. Ele geçirmenin zor olduğunu kendi küçüklüğümüzü görünce anladık. Sonucu hakkında hiç bir fikrimiz olmadan O’na yöneldik. Biraz ileride, dünyayı yaratmak üzere hazır bekliyor gibiydi. Bir dünya yaratacaktı ve duruşuyla bize “Kendi başıma da yapabilirim ancak içinizden biri buna değeceğini kanıtlayabilirse, benimle gelebilir” diyordu. Omuz omuza geçmiş yoldaşlık hayatımızda hiç alışık olmadığımız yeni bir davranıştı bu ve bizi deliye çevirdi.
Sonuçlarını ve amacını sorgulamadan, birbirimizi görmeden, ölümcül bir yarışa başladık. Birimiz dışında hepimiz öldük. Aklımız kendi rızamızla çelinmişti. Kandırıldık diyemem. Sonraki zamanlarda bile, sağ kalanın uğraşıp asla anlamayacağımı bir şeydi O. Galiba çok güzeldi. Ölenlerin de aynı şekilde düşündüğüne eminim.
Sonunda içimizden yalnızca birisi, yani ben yarışı kazandım ve O’nunla tek bir şey olduk.
Aylar sonra, yani tek O’nunla ben, bir bütün olarak doğduğumda, kurduğumuz bu yeni dünyaya merhaba derken, geride bıraktığım yoldaşlarım için avazım çıktığı kadar ağladım. Aç olduğumu veya altımı pislenmiş olduğumu düşündüler önce. Susturmayı denediler ama yine de avaz avaz ağladım. Ta ki çevremdeki şaşkınlık ve telaş bitip, biri beni sevgi dolu kucağına almayı akıl edene dek.